“İnsanlar üçe ayrılır: Görenler, Gösterilince görenler ve asla göremeyenler”

Bu yazımı uzun süredir hayatını defalarca okuduğum, sesli kitap olarak dinlediğim ve müthiş etkilendiğim Bin Yılın Dahisi Leonardo De Vinci’ye ayırdım.

Rönesans dönemi, sanatın, bilimin ve düşüncenin devrim niteliğinde bir yenilenmeye sahne olduğu bir dönemi işaret eder. Bu dönemin en parlak yıldızlarından biri ise, şüphesiz Leonardo da Vinci’dir. 15 Nisan 1452’de İtalya’nın Vinci kasabasında doğan Vinci, sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda bir mühendis, anatomist ve bilim insanı olarak da tarihe yön vermiştir.

Leonardo’nun yaşamı, merakın ve sonsuz keşif arzusunun simgesi haline gelmiştir. Sanatla bilimi birleştiren, sanatı sadece estetik bir mesele olmaktan çıkarıp, insanın doğasını ve evreni anlamaya yönelik bir araç olarak kullanan Vinci, kendi zamanını aşmış ve insana dair her şeyin derinliklerine inmeye çalışan bir dahi olarak tarihe adını kazandırmıştır.

Hem sanatçı hem de bilim insanı olan Leonardo De Vinci, insan anatomisi, mühendislik ve uçuş gibi alanlarda da öncülük yapmıştır.  En ünlü eserleri arasında “Mona Lisa” ve “Son Akşam Yemeği” bulunur. “Mona Lisa”, dünyaca ünlü bir portre olup, gizemli gülümsemesiyle dikkat çeken bir eseridir.

Leonardo De Vinci bugün “Gülümsemenin Başlangıcı”nı bizlere anlatabilseydi. Acaba aşağıdaki gibi mi yazardı!

Onun gözleri gözlerime değdiğinde, hiçbir şey söylemedi. Ama bir şey hissettirdi.

Yüzünde bir kıpırtı vardı, gülümseme değildi henüz, ama sessizlikle yarışan bir şeydi.

Sanki bir duygu, dudaklarına doğru yürüyordu. Ben o anı yakalamak istedim.

Ne tam bir gülüş, ne de donuk bir yüz...

Gülümsemenin başladığı o ince, yakalanması imkânsız ânı.

İnsanlar bana soruyor:

“Neden yıllarca o tabloyu tamamlamadın?”

Cevabım şu: Çünkü o an, sürekli değişiyordu.

Gülümseme, sabit bir şekil değil.

Bir geçiş. Bir düşüncenin duyguyla buluştuğu yer.

O, tam o anda, bir düşünceye cevap verirken, hatırladığı bir şeyin gölgesinde, belki hafifçe utangaç ama güçlü bir iç ışıkla parlıyordu.

Gülümsemeden hemen önceki o an.

İnsan zihninde oluşan ama henüz dile gelmemiş olan…Ben onu resmettim.

Çünkü sanat sadece “olanı” değil,

“olmakta olanı” da anlatmalı.

Ve işte bu yüzden insanlar yıllardır o gülümsemeyi çözemiyor.

Çünkü o bir sonuç değil. Bir başlangıç.

Leonardo da Vinci'nin mirası, çağlar boyunca ilham vermeye devam ediyor ve edecek. Bugün bile, bir sanatçının ve bilim insanının aynı bedende nasıl birleşebileceğini, hayal gücünün sınırlarını nasıl zorlayabileceğini gösteren en önemli örneklerden biridir.

Çünkü bazen bir insan, sadece yaşadığı çağı değil, geleceği de şekillendirebilir.

Kaynak: ChatGPT