Cerrahpaşa Tıp Fakültesi yıllarından Gaziantep’te özel muayenehane kurulumuna uzanan mesleki yolculuğunu anlatan Ortopedi Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Levent Konukoğlu, ortopedi alanındaki dönüşümü, hekimlik felsefesini ve genç doktorlara tavsiyelerini paylaştı.
-Kendinizden bahseder misiniz?
Öncelikle bana bu şansı verdiğiniz için Face dergisine teşekkür ederim.
Ben Levent Konukoğlu, 1983 Gaziantep doğumluyum. Evliyim, 2 çocuğum var.
İlk, orta ve lise öğrenimimi Gaziantep’te tamamladım, sonra 2001 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazandım. 2007 yılında mezun oldum ve Türkiye’nin sayılı kliniklerinden biri olan İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Ortopedi ve Travmatoloji asistanlığına başladım. 2013 yılında Ortopedi ve Travmatoloji uzmanı oldum ve Kilis Devlet Hastanesi’ne mecburi hizmet yapmak üzere atandım.
2016 yılında Kilis Devlet Hastanesi’nden ayrıldım ve Gaziantep’te özel bir hastanede çalışmaya başladım. Hâlen Gaziantep’te çalışmaya devam ediyorum.
3 ay önce de kendi kliniğimi kurdum ve hastalarımı burada kabul ediyorum.
- Tıp yolculuğunuzun başlangıcı nasıl oldu? Çocuklukta sizi bu mesleğe yönlendiren bir olay ya da rol model var mıydı?
Annem doktor olmamı çok istiyordu, ama ben bilgisayar mühendisi olmak istiyordum. ÖSS sınavına girip çıktığımda babam beni karşıladı, kendimi iyi hissetmiyordum ve sınavım kötü geçmiş sanmıştım. Tabi babam beni o halde görünce üzülmüş, akşam bir baş ağrısı yaşadı ve hastaneye gittik. O sırada yüksek tansiyonu olduğu söylendi, 1 hafta takip önerdiler ama şikâyetleri geçmedi. Bu sırada ben Türkiye’de derece yapmıştım, sınav sonucum çok iyi gelmişti. Tercihleri yapıp okula verdiğim gün babamla Sanko Hastanesi’nde Kardiyoloji doktoruna muayeneye gittik; o doktor hâlen çalışmakta olan Doç. Dr. Alper Serçelik’ti. Cerrahpaşa mezunuydu.
Kuzenim bana “Derece yaptın, ne seçtin?” dedi. “Bilgisayar mühendisliği seçtim” dedim. “Bak baban Alper hocaya nasıl saygı gösteriyor, tıp seç ve doktor ol; ileride ailene bakarsın” dedi.
Çok etkilendim ve oradan çıktıktan sonra tercihlerimi değiştirdim. Ailem sonuçlar gelene kadar bilmiyordu, çok sevinmişlerdi.
-Cerrahpaşa’daki öğrencilik yıllarınıza dönsek; o dönemde ‘bir gün kendi kliniğim olacak’ fikri aklınızdan geçer miydi?
Tıpı kazandığımda kalp doktoru da olmak istedim ama nasıl kalp doktoru olunur bilmiyordum. Tıpı okuyunca uzman doktor olunabileceğini öğrendim. Cerrahpaşa’da okuyunca ilerleyen yıllarda Ortopedi ve Travmatoloji doktoru olmaya karar verdim.
-Uzmanlık sonrası Gaziantep’e dönüp burada çalışmaya karar vermenizde hangi etken ağır bastı?
Uzman olduktan sonra babama “Uzman oldum” dedim ve direkt “Gaziantep’e geliyorsun, evi kapatıyorsun, buraya hizmet edeceksin” dedi ve telefonu kapattı.
Ben de 2 gün sonra Gaziantep’e yerleştim. Daha sonra mecburi hizmet kurasında Kilis Devlet Hastanesi çıktı, 15 gün içinde göreve başlamam gerekti. O şekilde Gaziantep’e gelmiş ve kalmış oldum.
-Büyük şehirlerin tıp dünyasından ayrılıp memlekette hizmet vermek size ne kattı?
Buradaki insanların da sağlığa ihtiyacı var; hem de donanımlı doktorlara. Büyük okyanusta küçük balık olmak mı, küçük denizde balina olmak mı? Bütün mesele bu bence.
Ben Gaziantep’i çok seviyorum, bana hep güven veren bir şehir oldu.
-Sizce iyi bir ortopedi uzmanını diğerlerinden ayıran şey nedir?
İyi donanımlı bir ortopedi kliniğinden ayrıldığında, hocalarınla ilişkilerin hâlâ sıkı sıkı devam ediyorsa ve güncel tedavileri yakından takip ediyorsan iyi bir ortopedi uzmanısındır bence.
Tabii iyi bir ortopedi uzmanı olmaktan ziyade iyi bir doktor olmayı konuşabiliriz.
Felsefem şudur: “Sen bir günde 100 hasta bakıyor olabilirsin ama o hasta için sen ilk doktorsundur.” Bu söz özverimi ve dikkatimi hiç kaybetmememi sağlıyor.
-Kısa süre önce kolunuzu kırdınız; bir ortopedi uzmanı olarak hasta tarafında olmak size neler hissettirdi?
Bir kemik kırığının ne kadar ağrılı olduğunu bütün ortopedistler bilir ancak bunu yaşamak daha farklı. Uykusuz 3–4 gecem oldu ağrıdan. Kolumu oturttuk, sardık sarmaladık, ufak bir kayma olsa ameliyat gerekecek bir kırığım vardı.
Hastalarımı nasıl tedavi ediyorsam kendimi de aynı şekilde tedavi ettim. Kendimi telkin ettim.
“Sabırla koruk, üzüm olurmuş.” Çok şükür iyileştim sonunda.
-Kendi özel muayenehanenizi açma kararını nasıl verdiniz?
Kolum kırılınca çalışamadım. Yıllarca yarış atı gibi sabah 6’da kalk, 8’de hastaneye git, öğleden sonra 4–5 gibi çık. Bir anda kendimi evde buldum; çok boş zamanım oldu.
İşin aslı çok sıradan bir hayatım olduğunu fark ettim.
Bir süredir muayenehane açma fikri vardı. “Yeni bir şey yapmalıyım” dedim ve süreç çok hızlı gelişti.
Hastane ortamında hep bir kaos var; neticede vasıflı bir işçisin. Şu an kendim için çalıştığımı daha çok hissediyorum.
Gaziantep’te 12 yıllık özel hastane geçmişim var; çok güzel bir hasta ve insan birikimim olmuş. Kliniğim nezih ve kaliteli oldu. Hastalarım mutlu, ben daha mutluyum.
-Minimal invaziv cerrahi, kök hücre, PRP gibi yöntemlerle ortopedi çok hızlı değişiyor. Siz bu dönüşümün neresinde duruyorsunuz?
Muayenehanemi açınca bu yeniliklerle daha fazla ilgilenmeye başladım; çünkü her yeni uygulama veya kaliteli malzeme hastanelere alınamayabiliyor.
Basit bir alçı bile… “Soft-cast” dediğimiz plastik alçıyı bile daha önce çalıştığım hastanelere aldıramadım. Yenilikçi uygulamalara kapalılar ve hep bir defansla karşılaşıyorsunuz. Sıkıcı bir durum.
-Son olarak genç tıp öğrencilerine tavsiyeleriniz neler olur?
Doktorluk ciddi dikkat ve özveri gerektiren bir meslektir. Devamlı güncel tedavileri takip etmeleri ve kendilerini geliştirmeleri gerekir. Karşısında anne, babaları, kardeşleri varmış gibi davransınlar. Felsefemi onlar için de söyleyebilirim:
“Siz bir günde 100 hasta bakıyor olabilirsiniz ama o hasta için siz ilk doktorsunuzdur.”
Para illa ki kazanılır ama çok para kazanmak isteyen doktorluk yapmasın; gitsin ticaret yapsın.
Bir doktorun asla uçağı, helikopteri, teknesi olmaz; bunların olmasını da istemez.
Allah iyilerle karşılaştırsın. Sevgiler.

