“Çok acil kredi ihtiyacımız var.”

“Çok acil Teminat Mektubu, DBS ihtiyacımız var.”

“Çok acil akreditif açmamız lazım, Makine-Hammadde almamız gerekiyor.”

“Acilen kapasiteyi arttırmamız, kendi imalat yerimize geçmemiz lazım.”

Bu veya buna benzer soruları gerek bankacılık yaptığım dönemde, gerekse danışmanlık yaptığım; içinde bulunduğumuz zaman diliminde çok duydum. Ağırlıklı olarak KOBİ segmentli müşteri profilinde bu tarz talepler zamansız şekilde karşımıza çıksa da zaman zaman daha yüksek cirolu Ticari segmentli firmalarda da görülmektedir. Bu konu özellikle gerçek gücünü bilançoya yansıtamayan KOBİ’ler için; yüksek kâr, hızlı ciro artışı, gayrimenkul alımı gibi çok önemli fırsatların kaçtığı zamanlara denk gelirse hedeflenen büyüme gerçekleşmiyor veya daha acı sonuçları da olabiliyor. O halde bu konu üzerinde konuşmak günümüz finans dünyası için çok kritik önem arz ediyor.

Gelin o zaman firmaların kredi ihtiyaçlarında izlenmesi gereken yollar ve bankaların bu konuda firmalardan beklentileri üzerine biraz konuşalım. Önce firmaların kredi ihtiyaçları neden oluşur bunun üzerine konuşalım.

Firmaların kredi ihtiyacı genel olarak üç türlü olur, faaliyetlerini sürdürmek üzere kullanılan, kapandıkça üst limit ve revize tarihi içerisinde istendiği zaman kapatılıp yeniden açılabilen, satış vadesi ile doğru orantılı olarak kullanılan krediler, daha farklı bir kredi çeşidi olarak tek seferlik olarak kullanılan bu kullanımda genel olarak araç alımı, kapasiteye yüksek katkı sunmayan ama mecburi makine teçhizat alımı veya süreklilik arz etmeyen tek seferlik yüklü hammadde alımı  için kullanılan, başka bir deyimle bir proje kapsamında kullanılan krediler, son olarak kapasitenin %50 ve üzeri arttırıldığı makine yatırımları ve fabrika alımı gibi büyük gayrimenkul yatırımları uzun vadeli yatırım kredileri arasında sayabiliriz. Son iki kredi çeşidinde ödenen krediler limit içerisinde kalmaz, ödendikçe limit tasfiye edilir.

Kredi sürecini ele alırken öncelikle firmaların kredi süreci ile ilgili yapması gerekenler üzerinde durarak başlayalım. Bu konunun en başında bilanço geliyor, tabi bilanço deyince “bilanço var, bilanço var.” Özellikle son 10 yılda bilanço tüm diğer kredi değerlendirme kriterlerinin önüne geçti, belirli bir standartta olması gerekmesi, kamunun süzgecinden geçmesi, içinde matematik olması, en önemlisi bankaların rating değerlendirmesinde en büyük etken olması. (Genel olarak her bankada ratinge bağlı olarak kredinin teminatının belirlenmesi, hatta sonraki adımda kredinin fiyatını, masrafını belirlemesi yönünden de önem arz etmektedir.)  İnternette  aratsanız bin bir türlü analiz çıkar ama biz genel kabul görmüş,  Türkiye gerçekleri ile barışık birkaç standart iletelim alt başlık olarak;

•Cari oran 1,5  altında olmamalıdır.

•Net işletme sermayesi artıda olmalıdır. ( Bu konuda birkaç istisna vardır, kredili çalışan ve  Yük Nakliyeciliği, yolcu taşımacılığı, araç kiralama vb. firmalarda NİS asla pozitif olmaz, çünkü krediler genelde taşıtları fonlar)

•Stok devir hızı yüksek olmalıdır.

•Likidite oranı 1’in altında olmamalıdır. 

•Alacak devir hızı yüksek olmalıdır.

•Maddi duran varlıklar orta-uzun vadeli kredilerle fonlanmış olması gerekmektedir.

•Alacaklar dağınık olmalıdır.

•Borçlanma oranı toplam özkaynakların maksimum 4 katı olmalıdır.

•FAVÖK (Faaliyetlerden elde edilen kar+ dönemin amortisman gideri) yüksek olmalıdır.

•Üretim işletmelerinde minimum %25, Pazarlama işletmelerinde %15 altında olmamalıdır.

Bu listeyi daha da uzatabiliriz ancak genel olarak bu standartlar üzerinde durulursa mali bilanço firmanın ilgili bankadaki ratingine önemli ölçüde pozitif katkı sunacaktır. 

Peki bu yeterli mi? Kesinlikle hayır, o halde devam edelim. Kredi talebinde bulunan firma kredi talebinin amacını berrak bir şekilde bankaya iletebiliyor olmalıdır. Soru işaretlerinin olduğu bir talep banka tarafından ciddiye alınmaz. Firmanın faaliyet döngüsüne uygun olmayan bir talep, firmanın büyüklüğü ile uyuşmayan bir talep daha kredi değerlendirmesinin başında olumsuz cevap almanıza neden olur.

Teminat konusu kredinin önemli değerlendirme kriterlerinden biridir, genel bir algı olarak ipotekli kredilerin çok daha rahat çıktığı düşünülür. Hatta danışan firmalarımdan zaman zaman “Zaten ipotek veriyoruz, daha ne istiyorlar?” benzeri serzenişler duyarım. Konuyu buradan da bir kez daha izah etmiş olayım, doğal olarak bir kredi tesisine karar verecek olan kredi birimleri acaba bu krediyi tesis etsek mi? Sorusuna tam olarak net cevap veremiyorsa, tabiri caizse “arada kalmışsa” maddi bir varlık teminatı ile daha rahat hareket etmekte, kredinin değerlendirmesine daha olumlu yaklaşmaktadır. Ancak bu hiçbir zaman birinci derecede belirleyici bir konu olmamaktadır.

Kredinin geri ödenmesi ile ilgili kreditör kurumun aklında herhangi bir soru işareti kalmayacak şekilde, makul, matematiğe ve firmanın bilanço yapısına uygun, gelecekteki hesaplanabilir risklerinde düşünüldüğü, doğru bir swot analizi  yapılarak kredi birimine iletilmesi, karar vermede ilgili kurumun işini kolaylaştıracaktır. Örneğin; toplam bilanço büyüklüğü 100 mio olan bir firmanın, 30 mio TL’ye binek araç alımı talebi daha talep daha kredi birimine iletilmeden olumsuz olarak değerlendirilecektir, aynı örnek üzerinden gidersek;  firmanın kendi satış yaptığı ürünlerin nakliyesini yapmak üzere, aynı tutarda  ticari araç kredi talebi firma bilançosuna ilave katkı sağlayacağından, gelir tablosuna ilave kar sağlayacağından olumlu olarak değerlendirilebilmektedir.

İçinde bulunduğumuz ülke ve dünya ekonomik konjonktürü, kredi talebinin geldiği sektörün özel durumları gibi nedenlerle bankalar kredi tahsisinde bir miktar negatif davranabilmektedir. Örneğin COVİD-19 pandemisi döneminde hizmet sektöründe bir firmanın, ulaştırma sektöründe bir firmanın yeni yatırım talebine bankaların evet demesi oldukça güçtü. Aynı dönemde hijyenik ürünler satış veya imalat yapan veya özel hastane işletmeciliği yapan; veyahut bu sektörlere tedarik yapan alt sektörlerde kredilendirme normal zamana göre bir miktar daha hızlı ve pozitif değerlendirilmiştir. 

Sektörü yöneten kamu kurum ve kuruluşları da zaman zaman kreditörlerin kararlarını olumlu ya da olumsuz olarak yönlendirebilmektedir. Enflasyonu hızlandırdığı gerekçesi ile kredi büyümesinin belirli bir orana sınırlandırma, veya 2023 yılında yaşadığımız deprem felaketi sonrası bölgede bulunan firmaların ihtiyaçlarının karşılanması konusunda bölgedeki bankaların ilgili kredi büyüme kısıtlarından muaf tutulması örnekler arasında sayılabilir.

Son olarak firmanın banka nezdindeki geçmişi; zaman zaman piyasadan kreditörlerin edindiği istihbaratlar kredi süreçlerinin olumlu veya olumsuz olarak değerlendirilmesini sağlamaktadır. Firmanın hâkim ortaklarının talep edilen kredi kullanımı sonrası ayrılacakları bilgisini piyasadan edinen kreditör bu durumun firma tarafından saklanmasını veya ifade edilmemesini sonraki süreçlerde krediyi sorunlu hale getirecek sebeplerden biri olarak görebilir. Veya kredi lehtarı firmanın elinde bulunan özel bir lisansın önümüzdeki dönemde kamu otoritesi tarafından sınırlandırılması ilgili firmanın işlerini çok pozitif etkileyeceğinden kredinin olumlu olarak sonuçlanmasını sağlayabilir. Şunu açıkça söylemek gerekir ki; firmalar kendileri için pozitif olabilecek konuları kreditörlere daha açık seçik ifade ederken, olumsuz etkileyeceğini düşündüğü konuları zaman zaman saklamayı tercih edebilmektedir.

Sonuç olarak; kredisi bir kreditör tarafından reddedilen bir firma başka bir kreditörden aynı krediyi istediği şartlarla alabilir, bu durum krediyi uygun bulmayan kreditörün hata yaptığını, krediyi uygun bulan kreditörün doğru yaptığını göstermez, bu kurumların kendi iç dünyalarında bambaşka sebeplerle pozitif, bambaşka sebeplerle negatif sonuçlar çıkabilmektedir.