İş dünyası ile ilgili yorumlarında “Her şeyden önemlisi yaptığınız işi sevmek gerek. “İlginin” ardından “bilgi” geliyor” ifadelerine yer veren Büyükekşi ile gerçekleştirdiğimiz röportaj sizlerle...

 

Ayakkabı sektörünün önemli bir gurubu olan Ziylan Şirketler Gurubu Yönetim Kurulu üyeliğini yürütmektesiniz. Kariyer sürecinizden bahseder misiniz? Çok küçük yaşlarda çalışma hayatına atılan birisi olarak ilk çalışma yıllarınızı bizimle paylaşır mısınız?

Çalışma hayatıma henüz yedi yaşında iken memleketim Gaziantep’te çırak olarak başladım. İlk işim su taşımak ve işlem gerektiren ayakkabıları diğer komşu dükkânlara götürüp getirmekti. Anadolu ilinin en büyük avantajlarından biridir tüm yaşam yerlerinin birbirine yakın olması. Benim de okulum işe ve eve çok yakındı. Okuldan çıkar çıkmaz kendimi dükkâna atar; ayakkabının altına çivi ile tabanını çakmak, yapıştırıcı ilaç sürmek gibi bir çırağın yapması gereken bütün işleri büyük bir titizlikle ve severek yapardım. Lise yıllarım başladığında ben ayakkabı üretiminin her aşaması hakkında bilgi ve deneyim sahibi olmuştum bile. Ve sonrasında 1978 yılında İstanbul’a geldim. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Mimarlık Fakültesi’ni tamamlayınca 1984’de Ziylan Taban’da bir yıl süreliğine Genel Müdürlük yaptım. Sonra 1985 yılında Ziylan Ayakkabı şirketini kurduk ve askere gittim. Dönünce de işler hızla ilerlemeye başladı.

-40 yıldır çalışma hayatının içerisinde birisi olarak hayatınıza kattığınız her artı size diğer adımınızda neyi hedeflemenizi sağladı?

Çocukluktan bu yana aktif ve yitirmediğim bir heyecanla içinde bulunduğum çalışma hayatımda, hatalarımdan gerekli dersleri çıkararak onları mutlu adımlara dönüştürmeyi öğrendim. Geçmişteki yenilgilere, başarısızlıklara belki krizlere bakıp pes etmemek, aksine onları yanıma alarak geleceğe cesaretle yürümek benim en büyük ilkem oldu. Elbette yolun sonu mu dediğimiz dönüm noktalarımız oldu ancak yılmadan, doğruluk ve dürüstlük temel ilkelerinden taviz vermeden ısrarcı olmak bizi hayallerimize kavuşturdu.

Değinmek istediğim bir başka değer ise hayatımın mihenk taşlarından biri olarak kabul edeceğim ortaklık kültürüdür. Yalnızca çalışma hayatında değil yaşamın bütün alanlarında size daha fazla kazanç ve bereket olarak dönen bu olgudan asla uzak durulmamasını öneririm. Ancak bu sayededir ki  “ben” yerine “biz” yaptık demeyi öğrenir; birlik ve beraberlik içerisinde hareket etme kabiliyetini geliştirir ve tek başına elde edemeyeceklerinizi daha fazla sinerji eşliğinde elde edersiniz.

Tabii her şeyden önemlisi yaptığınız işi sevmek gerek. “İlginin” ardından “bilgi” geliyor. İşinizle içten ve yürekten ilgilenmezseniz, yani işinize odaklanmazsanız yeni şeyler öğrenebilmeniz, hayatınıza artı değerler katabilmeniz ve sonunda da kendinizi geliştirebilmeniz mümkün olmaz.

Aile şirketlerinde “sürdürülebilirlik” kavramı hangi koşullar sağlandığında daha geçerli oluyor?

Türkiye ekonomisi içerisinde milli gelirin yaklaşık %90’ını üreten aile şirketleri Dünya ekonomileri için de önemli bir yere sahip. Güven duygusunun meydana getirdiği güçlü yönlerinin yanı sıra, aile şirketleri bazı olumsuzluklara da kaynak olabiliyor. Bu olumsuzlukların bertaraf edilebilmesi, bilginin nesilden nesle aktarımının sağlanabilmesi, firmanın aynı güçle yoluna devam edebilmesi ve kârlılığının artış gösterebilmesi için atılacak en önemli adımlardan biri kurumsallaşma. Diğer bir ifade ile bir şirkette yöneticilerin kişisel tercihlerine bağlı olmadan, işlerin yürümesini ve daha da önemlisi şirketin sağlıklı büyümesini sağlayan yapı ve süreçlerin oluşturulması. Bu süreçte şeffaflık, adillik, hesap verilebilirlik ve sorumluluk, kurumsallaşma ve profesyonelleşme başlığı altında elde edeceğiniz doğrudan kazanımlarınız olacaktır. Diğer taraftan, Ar-Ge, inovasyon, tasarım ve markalaşma da aile şirketlerinin başarılı ve sürdürülebilir olmasının sac ayaklarındandır. Zira, ulusal ekonomilerin omurgasını oluşturan aile şirketlerinin uluslararası rekabetçilik yeteneklerini geliştirmeye yönelik adımlar atması sürdürülebilirlik açısından en temel gereksinim olarak her mecrada karşımıza çıkmaktadır.

Ziylan Grup bünyesindeki markalarınızdan ve bu markaların kendi alanlarındaki üretim ve hedeflerinden bahseder misiniz?

Türkiye’de ayakkabı sektörünün lideri olarak, Türk ayakkabı sektörüne öncülük etme ve sektörü dünya üretim liginde üst sıralara taşıma vizyonuyla hareket ediyoruz. 1960 yılında dayım Ahmet Ziylan tarafından küçük bir atölyede temelleri atılan ısmarlama ayakkabı firmamız, 1971 yılında İstanbul’da ayakkabı yan sanayi üretimine dönüştü. Akabinde 1985 yılında Ziylan Ayakkabı Sanayi kuruldu. üretimini hem iç piyasaya hem de ihracata yönelik yapan Ziylan Ayakkabı’nın başarılarının ardından 2001’de FLO Mağazacılık firması kuruldu.  FLO bugün Türkiye ayakkabı pazarının tartışmasız lideri konumunda. Türkiye’nin her noktasına ulaşan FLO Mağazacılık olarak; FLO markası ile yurtiçinde 365’in üzerinde, yurtdışında yakın coğrafyada ise 50’nin üzerinde mağaza ile hizmet veriyoruz. FLO Mağazacılık bünyesinde bulunan çok markalı sneaker konseptli Sport in Street perakende noktaları ise Türkiye’de 63 mağazaya ulaşmış durumda.

Bunun yanı sıra FLO Mağazacılık bünyesinde perakende markalarının yanı sıra, mağazalarında satışını gerçekleştirdiği ve toptan satışını yaptığı Kinetix, Polaris, Lumberjack, Butigo, Dockers by Gerli gibi her biri kendi alanında lider ayakkabı markaları da bulunuyor. Marka olarak hedefimiz 2023  yılında Türkiye’den çıkacak 10 global markadan biri olmak.

İyi bir yönetici olabilme kriteri desek, bize nasıl özetlersiniz?

Öncelikle, temsil ettiği kurum veya işletmenin amaçlarını ve hedeflerini, stratejilerini, kurumsal ilkelerini çok iyi bilmeli. Yine, kavramsal ve teknik konularda hakimiyeti bulunmalı. Örneğin, uygulama pratiği deneyimleri ve alanın teorik mevzuatı, süreç yönetimi, hedeflerle ve verilerle yönetim, sektörel değerlendirme, güçlü-zayıf yanları değerlendirme, risk tespiti, yenilikçi yaklaşımlar vb. alanlarda kendini geliştirmiş veyahut geliştirmeye istekli olmalı.

Bunun yanı sıra iyi bir yönetici, yönettiği birim, kurum veya işletmenin bünyesinde görev yapan tüm personelin insani duruş, iş etiği ve kişisel değer yaklaşımlarına yönelik hassasiyet sahibi olmalı. Yönetme yetisinin sadece şekli düzeyde çok etkili olamayacağı bilinci ile ast/üst ayrımı olmaksızın ekip arkadaşlarının özel zamanlarında yanlarında olmaya özen göstermeli.

Yurtdışı yatırımlarında en önemli argüman ne olmalı? İyi bir pazar mı? İstikrarlı bir pazar mı? İhracatçıların daha geniş pazarlara açılması için TİM tarafından ne gibi faaliyetler yürütülmektedir?

İhracatçılarımıza başarılı pazarların keşfi için öncelikli olarak doğru ve detaylı bir saha araştırması yapmalarını öneriyorum. İhraç ettiğimiz ürünlere ihtiyaç duyulan pazarları bulmak, bu pazarlardaki rakiplerimizi tanımak ve onlara karşı üstünlük sağlayabileceğimiz boşlukları saptamak gerek. Bundan sonra belirlediğimiz pazarlara yönelik ülke ve ihraç ürünlerimize dair etkin, gerekirse agresif bilgilendirme ve tanıtım faaliyetleri gerçekleştirilmeli.

3,1 milyon kişiye istihdam sağlayan 67 bin ihracatçı firmanın temsilcisi TİM olarak ihracatımızda pazar çeşitlendirmesi faaliyetlerine öncelik tanıyoruz. Bu kapsamda, ihracatçılar olarak mevcut ve alternatif hedef pazarlara yönelik ticari heyetler düzenliyoruz. Örneğin geçtiğimiz yıl düzenlediğimiz ticari heyetlerle 30 ülkeye 720 firmamızı götürdük. Bu kapsamda 5250 ikili iş görüşmesi gerçekleştirdik. 2017 yılında ticaret heyeti sayısını 48’e çıkarmayı hedefledik. Bunların yanı sıra, dünya genelinde ticaretin merkezi kabul edilen bölgelerde 7/24 fuar mantığıyla çalışan Türk Ticaret Merkezleri (TTM) kurmaya başladık. Şimdiye kadar İran, Dubai, Şikago ve New York’ta merkezlerimiz çalışmalarına başladı. Almanya, İtalya, Rusya, Fransa, Çin, Hindistan, Gana ve Kenya’ya da en kısa sürede TTM açacağız.

Yine, ihracatçılarımızın dünyada ayak değmedik yer bırakmamaları için hedef ve alternatif pazarlara yönelik tanıtım ve algı kampanyaları yürütüyoruz. 2014 yılında Ekonomi Bakanlığımızın himayesinde “Turkey-Discover the Potential/Türkiye-Gücünü ve Potansiyelini Keşfet” sloganıyla “Türkiye Markası”nı oluşturduk. Bunun yanında, Ekonomi Bakanlığımız öncülüğünde, Meclisimiz koordinasyonu ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği işbirliği ile Türkiye İmaj Kampanyası’nı devreye soktuk. Ülkemizi hak ettiği ve gerçeklere dayalı algılama seviyesine ulaştırmak üzere farklı bir metodoloji izleyerek uluslararası bir iletişim kampanyasını hayata geçirdik. Bu kampanya ile ilk etapta hedef 7 ülkede “Yabancı dostlarımızın gözünden, kalbinden ve dilinden” Türkiye’yi anlatmaya devam ediyoruz. Kampanyamız çerçevesinde elimize ulaşan son verilere göre 7 ülkede 27 farklı gazetede ve 22 farklı dergide bugüne kadar 423 frekans yayın yaptık ve 530 milyon kişiye eriştik.

TİMAKADEMİ ile birlikte “Hedef Pazarlar 10 İl 10 Ülke”  Projesi kapsamında ihracatımızda en fazla pay alan illerimiz ile ülkeleri eşleştirip, bu pazarlara satışlarımızı artırmayı hedefledik. İlkinde Gaziantep ile Birleşik Krallığı eşleştirdiğimiz etkinliklerimizde hedef ülkelerinin sunduğu fırsatlar, bu ülkelerin finansal olanakları, iş yaparken sıkça tekrarlanan yanlışlar, iş kültürünün pazara girişte etkisi gibi birçok konu başlığında ihracatçılarımıza ücretsiz konferanslar düzenledik.

Geçtiğimiz Temmuz ayında ise bu projemizin devamı niteliğinde olan “İhracat Pusulası” etkinliklerimize başladık. İlkinde Güney Kore’yi çalıştığımız söz konusu etkinliklerimiz kapsamında belirlenen ülkelere yönelik gerekli bilgilendirmeler yapıldıktan sonra TİM olarak bu ülkelere ticaret heyetleri düzenleyeceğiz.

İhracatın her anlamda büyümesi için ve üretimin daha iyi şartlarda yerine getirilmesi için Türkiye’de ki AR-GE merkezlerini yeterli görüyor musunuz?

Günümüzde ülke ekonomilerinin istikrarlı büyümesinde, uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşmasında ve doğal olarak refah artışı sağlanmasında Ar-Ge artık vazgeçilmez bir kriter. Tüm dünyadaki eğilimlere paralel bir şekilde ülkemizde de Ar-Ge alanında önemli gelişmeler kaydediliyor. Ar-Ge harcamalarının GSYH içindeki payının 2004’te %0,52 iken 2015 yılında %1,06’ya yükselmesi bunun önemli bir göstergesi.

Biz de TİM olarak, ülkemizin 2023 yılı itibarıyla küresel ölçekte ilk on ekonomi arasında yer alabilmesi ve ihracat hedeflerine ulaşabilmesi için Ar-Ge ve inovasyon alanlarında önemli projeler gerçekleştiriyoruz. Bu kapsamda, geçtiğimiz yıl Ar-Ge Merkezi sayısını 500’e çıkarmayı ve bunun yanı sıra 500 Tasarım Merkezi açmayı hedefi koyduk. Bunun için TİM olarak Ar-Ge ve Tasarım Merkezi açmak isteyen firmalarımıza destek olmak üzere danışmanlık hizmeti vermeye devam ediyoruz.

Yine, Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak, ulusal alanda baş gösteren bu değişim sürecinde öğrenci, sanayici, akademisyen ve girişimcileri bir araya getirmek, kitleler arasında bilgi aktarımını sağlamak üzere faaliyetler düzenliyoruz. İhracatçı Birliklerimiz ile her yıl tüm sektörlerimizde gerçekleştirdiğimiz Ar-Ge Proje Pazarları ve tasarım yarışmaları bunlardan yalnızca biri. Dinamik gençlerimizin bu yarışmalarda ortaya koyduğu eserleri ödüllendiriyor ve başarılı projeleri Meclisimiz ile özdeşleşen Türkiye İnovasyon Haftası etkinliklerinde sergiliyoruz.

Gaziantep’in genel olarak son yıllardaki ihracat trendini nasıl değerlendiriyorsunuz? TİM Gaziantep için ne gibi çalışmalar ya da faaliyetler düzenlemeyi düşünüyor?

Gaziantep, son on yılda ihracatta büyük başarılara imza atarak ihracatını üç katından fazla artırdı. Benzer şekilde, 2016’da 6,4 milyar dolarlık ihracat rakamı ile Türkiye’nin en fazla ihracat yapan altıncı ili konumuna ulaştı. Böylelikle, toplam ihracatımızdan aldığı payı, yüzde 4,5’e çıkardı. Antep'in ihracatında, halı ihracatımızdaki artışın büyük etkisi oldu. Öyle ki, Antep sayesinde Türkiye, Çin’den sonra dünyanın en fazla halı ihraç eden ikinci ülkesi oldu. 

TİM olarak bu yıl on yedincisini yayımladığımız “İlk 1000 İhracatçı Araştırması” nda da Gaziantep, 73 firma ile listede en çok firması olan üçüncü ilimiz oldu. Bunlarla birlikte, yatırım teşvik uygulamalarında 3. bölgede yer alan ilimize son 10 yılda yapılan sabit yatırımlar, dokuz katına çıkarak 2,1 Milyar TL’ye ulaştı. Öte yandan, biz de TİM ile klasikleşen ihracat rakamları açıklamamızı haziran ayında Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek'in katılımıyla Gaziantep'te gerçekleştirdik. Son olarak, TİM tarafından hayata geçirilen ve bu yıl dördüncüsünü gerçekleştireceğimiz “Büyükelçiler Buluşması” nı Eylül ayında Gaziantep’te düzenleyeceğiz. İnşallah önümüzdeki dönemde bu güzide ilimizin üretim, ihracat, yatırım, istihdam, turizm ve eğitim alanlarında büyük atılımlar yapacağını hep birlikte göreceğiz.

Birçok STK’nın üst düzey görevlerinde bulundunuz ve şu anda TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Başkanlığı görevinizdesiniz. Bu tür STK’ların iş hayatına yön vermesi konusunda neler söylemek istersiniz?

Sivil Toplum Kuruluşları modern demokratik toplumların en önemli enstrümanlarından biri. Bu kuruluşlar, toplumu yönetenler ve toplumlar arasında bir köprü vazifesi görerek sorunların çözülmesinde aktif rol üstlendiği gibi birlik ve beraberliğin pekişmesinde de tüm dönemlerde kilit işlev üstleniyor.

Bireysellikten toplumsallığa geçişi sağlayan bu kuruluşlarımız tarafından- iştigal alanlarının en yetkin kimseleri olarak- tanık oldukları sorunların bürokratik makamlara ilk ağızdan doğru bir biçimde aktarılması oldukça önemli. Şüphesiz ki bu noktada bu örgütlerimizin de küresel gelişmeleri yakından takip ederek pasif bir izleyici değil aktif bir oyun belirleyicisi olması; bu bilgi ve deneyimler ışığında üst yönetimlere/yöneticilere kılavuzluk etmesi ülke demokrasisi ve ekonomisi üzerinde çarpan etkisi sağlayacaktır.