“Rüzgar Durmuşsa Küreklere Asılın”
Babasından aldığı bayrağı kardeşleri ile birlikte zirveye taşıyan, nereden geldiğini hiç unutmayıp, kendine has üslubu ve davranışlarıyla Gaziantep’in ve Türkiye’nin değerli iş adamları arasına ismini altın harflerle yazdıran SANKO Holding Onursal Başkan ı Abdulkadir Konukoğlu ile röportaj gerçekleştirdik.
SANKO Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı kardeşi Zeki Konukoğlu’na devrettikten sonra geçtiği çalışma ofisinde görüştüğümüz Abdulkadir Konukoğlu, her zamanki babacan, sıcak ve esprileri ile zenginleştirdiği sohbetinde önemli mesajlar verdi.
“Şeref ve itibar olduğu zaman paraya gerek yok. İşin hilesi dürüstlüktür sözü babamın bize olan bir mirasıdır” diyen Konukoğlu, “Paylaşmadığın hiçbir şey büyümez. Bir ağaç dikiyorsunuz. Eğer altta ki dalları zaman zaman budayarak temizlemezsen, kökündeki toprağı havalandırmazsan o ağaç kökünde boğulur kalır. Ama ağacı açarsan, açtıkça büyür. Mesela pasta yapıyorsunuz, o pastaya karbonat veya kabartma tozu atmazsanız o pasta çöker, kabarmaz. İşte hayır, zekât ve paylaşmak bunun gibi bir şeydir. Yani paylaştıkça daha da büyüyorsunuz” sözleri ile paylaşmanın önemine değindi.
“Böyle bir holding kuracağımızı, birden çok şirketimizin olacağını ve enerji sektörüne gireceğimizi rüyamda görsem inanmazdım” şeklinde konuşan Konukoğlu, genç girişimcilere de “Yaptıkları her işte sabretsinler. Merdivenden tek tek çıksınlar. Hazmederek, nefeslenerek yol alsınlar. Merdivenleri ikişer, üçer çıkarlarsa bir gün ayakları kayar ve düşerler. Tırabzandan tutmayı da ihmal etmesinler” diyerek önerilerde bulundu.
Sayın Konukoğlu, herkes sizi çok iyi tanıyor ama yine de “Abdulkadir Konukoğlu kimdir, çalışma hayatına ne zaman başladı” diye sorarak söyleşimize başlamak istiyoruz.
Anadolu sanayileşmesinin önderlerinden Sani Konukoğlu’nun ilk çocuğu olarak 1948 yılında dünyaya geldim. Küçük yaşlardan itibaren çalışmaya büyük ilgi duyuyordum. İmam Hatip Ortaokulu’ndan ayrıldım ve 1963 yılında babamın fabrikasında işe başladım. Babam okumam için çok ısrar etti ama iş yaşamına sevgim ağır bastı. Bunun üzerine beni ustaların yanına götürdü ve “Abdulkadir sizin yanınızda çalışacak. İşyerinde patronun oğlu demeyeceksiniz, diğer çalışanlara davrandığınız gibi davranacaksınız” dedi. Bana da döndü, “Bundan sonra fabrikada baban yok, patron var. Baba evde. Canın istedikçe yanıma gelme” diye uyardı.
Çıraklıktan başlayıp, işletmenin her kademesinde görev aldım. Askerlik görevimin ardından 1970 yılında İşletme Müdürlüğüne, 1972’de Genel Müdür Yardımcılığına, 1974 yılında ise Genel Müdürlük görevine getirildim. Babamın vefatı sonrasında 1994 yılında Sanko Grubu şirketleri başkanlığına getirildim ve kardeşlerimle birlikte, babamın İşin Hilesi Dürüstlüktür sözü doğrultusunda çalışarak, SANKO’yu bugünkü konumuna getirdik.
Türkiye’de sanayileşmenin sembolü haline gelen SANKO Holding, şu anda kaç sektörde faaliyet gösteriyor?
Rahmetli babamın döneminde tek sektörde faaliyet gösteriyorduk. Tekstilde Türkiye’nin en büyüklerinden, dünyanın sayılı gruplarından birisi haline gelen SANKO’yu, kardeşlerimle birlikte SANKO Holding çatısı altında yapılandırdık.
Türkiye ve dünya ekonomisindeki gelişmeleri zamanında ve doğru analiz ederek tekstilin yanı sıra, geleceği olan diğer sektörlere yönlendirdik. Günümüzde tekstil, enerji, inşaat, ambalaj, iş ve tarım makinaları, bilişim, AVM, finans, eğitim, sağlık ve gayrimenkul sektörlerinde faaliyet gösteriyoruz. Türkiye’nin dört yanında bulunan işletmelerimizde 14 bini aşkın kişiyi istihdam ediyoruz, küresel iş ilişkileri bulunan bir kuruluş haline geldik.
Yatırımlarımızda büyük bağlılık duyduğumuz Türkiye’nin çıkarlarını her türlü ticari beklentinin önüne aldığımız gibi, sosyal sorumluluk misyonumuzu da hiçbir zaman ihmal etmedik.
Her fırsatta babanız Sani Konukoğlu’nun “İşin Hilesi Dürüstlüktür” sözünü iş hayatınızın temel felsefesi olarak kabul ettiğinizi söylüyorsunuz. Babanızdan aldığınız bu ilke doğrultusunda hareket ederken, siz kendinize özgü nasıl bir tutum sergiliyorsunuz?
İşin Hilesi Dürüstlüktür sözü çok anlamlı, üzerine söz söylenemeyecek kadar önemli bir yaklaşımı ifade ediyor. Babam “İnsan hileyi ne için yapar? Para kazanmak için yapar. Eğer para kazanacaksan dürüst ol” derdi. İşin hilesi dürüstlüktür… Aslında bunun adı markadır. Marka nasıl oluşuyor? Kaliteli mal yapıyorsun, herkese en iyi kalitede gönderiyorsun, gönderdiğin malın arkasında duruyorsun. Ve o zaman markalaşıyorsun. Sana bir çeşit mal yollandı, diğerine farklı bir çeşit mal yollandı. Ve baktığında birinin düğmesi aşağıda diğerinin düğmesi yukarda… Bu durumda marka olamıyorsun. Bu da dürüstlükten geliyor.
Robert Bosch’un çok güzel, anlamlı bir sözü var; “İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim” diyor. Güvenilirsen, şerefin ve itibarın varsa paraya gerek yok. Babamın bizlere mirası olan işin hilesi dürüstlüktür sözü de bu anlamda çok önemli. Bu sözü her fırsatta TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu başta olmak üzere, çok kişi söyler oldu.
Ben ise Türkiye’ye bağlılığımı, Gaziantep’e sevgimi dile getiren ve artık slogan haline gelen “Dünyada Türkiye, Türkiye’de Gaziantep” sözümün uygulayıcısıyım. Yatırım yapacaksak önceliğimiz Gaziantep’tir. Gaziantep’te yapılamıyorsa komşu illerimiz, oralarda da olmuyorsa Türkiye’nin herhangi bir kentinde yatırım yaparız.
İş yaşamında her zaman empati yaparım. Empatinin ne olduğunu bilmezdik ama uygulardık. Sandalyeyi karşıma koyar, o sandalyenin karşısına geçip, sandalyeye laf söylerdim. Daha sonra o söylediğim sözün bana nasıl ağır geleceğini düşünüp yer değiştirirdim. Birine bir şey söylemeden önce kendimce tartar öyle söylerim.
Küsmemeyi öğrendim. Zaman zaman kırgınlıklar, kızgınlıklar olabilir. Ama bu en fazla 2 saat, 3 saat sürmelidir. Daha sonrasında o kırgınlığın bitmesi gerekir. İnsanoğluyuz bazen kızgın olabiliyoruz. Ama herkese bağırıp, çağırırsanız çevrenizde insan kalmaz. İdarecinin, tüccarın, sanayicinin kin tutmaması lazım. İnsanın yeri geldiğinde küsmesi gerekir diye düşünülebilir. Ama o küsmenin kapısını kitlemeniz gerekir. Aynı yanlışlar tekrarlanırsa o zaman o kapıyı açacaksınız. Benim düsturlarımdan biri de budur.
Bünyemizde çok sayıda şirket var. Bir şirketten başka şirkete giderken önceki şirketle ilgili konuyu beynimde kapatır, o sırada ilgilendiğim şirketle ilgili kanalı açarım. Radyo düğmesini açar gibi. Mesela tekstilden çıkıp, ambalaja mı gideceğim, o anda tekstili düşünmem, ambalaja odaklanırım. Sektörlerin sıkıntısını birbirine taşımam. Bir sektörden çıkıp sıkıntılı olarak diğer sektöre geçersiniz, o gittiğiniz sektörü, iş yerini de sıkıntıya sokarsınız.
Özel hayatımızda da böyledir. Bunu gerçekleştirmemdeki en büyük pay eşimindir. Evden çıkarken beni gülerek uğurlar, akşam eve geldiğimde gülerek karşılar. Ben de eve kolay kolay iş götürmem. Eşinizle kavgalı olarak evden çıkarsanız iş yerine geldiğinizde de gergin olursunuz. Çünkü evden gergin bir şekilde çıkmışsınızdır ve kafanız doludur. Sağlıklı bir şekilde iş yapamazsınız. Ama evden huzurlu bir şekilde çıkarsanız, kafanız da rahat olur.
Her başarılı bir erkeğin arkasında kadın vardır. Bu sene eşimle birlikte evliliğimizin 50. yılını kutlayacağız. Evden çıkarken bir gün olsun bana kahvaltımı yaptırmadan çıkarmış değildir. Saat isterse sabahın 5.00’i olsun. Muhakkak kahvaltımı hazırlar. Biz annemizden, nenemizden de bunu gördük.
En hoşlandığınız müziğin “Makine Sesi” olduğunu söylemişsiniz. Makine sesi sizde ne hissettiriyor?
Hala da öyle… Makine sesi işletmede ki üretimi, düzeni, işlerin yolunda gittiğini, yani tesisin çalıştığını hissettiriyor. Gözümü makinelerin içerisinde açtım. Bana müzik gibi gelir. Hatta makine çalışırken sesinden varsa arızasını ve neden kaynaklanmış olabileceğini söylerim.
Türkiye’nin farklı bölgelerinde enerji yatırımlarınız devam edecek mi?
Enerji yatırımlarımız planladığımız şekilde devam etmektedir. Enerji yatırımlarımızın çatısı olan Sanko Enerji, ülkemizin ihtiyacı olan elektriğin kaliteli, güvenilir, rekabetçi ve çevre ile uyumlu sağlanmasını ilke edinmiştir. Bugüne kadar 1,1 milyar dolarlık yatırımla gerçekleştirdiği altı hidroelektrik ve iki rüzgar santrali ile toplam 650 MW kurulu güçle yenilenebilir kaynaklardan yılda 2 milyar kWh enerji üreten Sanko Enerji, önümüzdeki 5 yılda yapacağı 1,5 milyar dolarlık yeni yatırımla kapasitesini 1,650 MW'a çıkararak 10 milyar kWh / yıl elektrik üretmeyi hedeflemektedir.
Yurtdışı yatırımlarınız var mı? Yoksa neden yönelmediniz?
Yurt dışı yatırımımız yok denecek düzeyde. Yurt dışına yönelmemizin iki neden var. Bunun birisi, Türkiye’de bu kadar işsiz varken neden yurt dışına çıkalım düşüncesi. Yani yine ”Dünyada Türkiye, Türkiye’de Gaziantep” felsefemiz baskın çıktı. Her zaman Gaziantep’te yatırım yapmayı, Gaziantep’te yapamadığımızı başka yerde yapmayı ilke edindik. Türkiye’de yatırımlarımız bitmediği için yurt dışında da büyük bir yatırım düşünmedik. Birkaç kez teşebbüs ettik ama içimize sinmedi.
Türkiye’nin yerli otomobil üretim sürecinde rol üstlenmeyi düşünüyor musunuz?
Şu anda düşünen arkadaşlar var. Onlar adım atsınlar, daha sonrasında düşünebiliriz.
Deneyimlerinizi aktardığınız birçok konferansa katılıyorsunuz. Bu konferanslara ne sıklıkla katılıyorsunuz? Konferanslarda neyi amaçlıyorsunuz?
Fırsat buldukça ama belli bir sıklıkta olmuyor. Deneyimlerimi paylaşmaktan da çok büyük mutluluk duyuyorum. Konferanslarımdaki paylaşımlarımı bilginin zekatı olarak görüyorum. Üniversitelerde, Sanayi Odalarında, Ticaret Odalarında, belli aralıklarla bu tür etkinliklere katılıyorum. En büyük amacım, milletimiz, ülkemiz, iş dünyası ve birbirimizle ilgili söylediklerimden bir kelimenin dahi katılımcılar tarafından benimsenmesidir. Ayrıca, bu tür etkinliklerde ben de katılımcılardan çok şey öğreniyorum. Bunu da gözden kaçırmamak gerekir.
Bir konuşmanızda “keşke okusaydım” demiştiniz. Bunu neden söylediniz?
Bazı gençler “herkes okuyarak mı bir yere geldi” diyor. Çocuklarda böylesine yanlış bir düşünce var. Bu düşüncenin önünü kesmek, kendilerine doğru olanı önermek için “keşke okusaydım” dedim, denemeye de devam ediyorum. Okumak vizyon sahibi olmak demektir. Okumayanlar vizyonsuz değil. Bizi hayat okuttu. Onlar üniversitede, biz hayat okulunda okuduk. Ama üniversite okuyanların daha büyük oranının ufku geniş olur. Okuyanlar daha çok düşünerek, okumayanlar hızlı karar verir. Okuyanlar temkinli, hayat mektebinden çıkanlar daha cesurdur, daha çabuk hareket eder, kararları çabuk alır. Üniversite mezunu olanlar daha sağlam adımlar atmak ister. Bunun yanı sıra üniversite bitirenlerde yükselme oranı daha yüksektir. Okumamış kimselerde bu oran daha düşüktür. Bunlardan dolayı “keşke okusaydım” diyorum.
Keşke İngilizceyi bilseydim, yabancılarla bire bir konuşabilseydim. Yabancılarla görüşmelerimizde mutlaka tercüme eden bir arkadaşımız oluyor. Yalnız bunun bir avantajı var. Tercüme edilene kadar düşünebiliyorsun. Bazen sinirli bir ortamda söyleneni, tercüman yumuşatarak aktarıyor. Aslında söylenen ile tercüme edilenin ton farkını kişinin mimiklerinden anlayabiliyorsun. İsterdim ki, yabancılardan gelen iletileri okuyabileyim. İngilizcem olmadığı için yabancı dil bilen arkadaşlarımızı çağırıyorum. Günümüzde çok donanımlı olmak gerekiyor. Üniversiteyi bitirmek yetmez, daha yükseğini okumak gerekir. Yalnız İngilizce bilmek yetmez, bir dil daha bilmek gerekir.
Okuyan insan daha çok düşünüyor, garantici oluyor diyorsunuz. Fakat ticaret risk gerektirmez mi?
Ama batma olasılığınız azalıyor. Mesela 2 metrelik su olan bir yerden atlamanız gerekiyor. Birisi bir köprü yapıp geçeyim diyor, diğeri ise ben buradan atlar geçerim diyor. Sonuç, ya suyun içine düşmüş oluyor ya da karşıya geçmiş oluyor. Okuyan ve okumayan arasında ki fark böyledir. (gülüyor)
“Paylaşmak mutluluktur” diyerek 1500’ün üstünde öğrenciye burs veriyor ve birçok hayır işinde bulunuyorsunuz. Bu durum sizde ne hissettiriyor?
Huzurlu oluyor ve rahat uyuyorum. Allah “kulum ben sana bu nimetleri veriyorum ama bu nimeti paylaşmasını bil “ demiş. Paylaşmadığın hiçbir şey büyümez. Bir ağaç dikiyorsunuz. Eğer altta ki dalları zaman zaman koparıp temizlemezsen, kökündeki toprağı havalandırmazsan o ağaç kökünde boğulur kalır. Ama ağacı açarsan, açtıkça büyür. Mesela pasta yapıyorsunuz, o pastaya karbonat veya kabartma tozu atmazsanız o pasta çöker, kabarmaz. İşte hayır, zekât ve paylaşmak bunun gibi bir şeydir. Yani paylaştıkça daha da büyüyorsunuz. Paylaşmak bize bu mutluluğu getiriyor. Umre yaparken yaşadığım bir olay var. Kâbe’de birisi omzuma dokundu. Döndüm, bir anda sarıldı, elimi öptü. “Ağabey ben senin talebenim” dedi. Yanında çocuğu vardı, çocuğuna dönüp “oğlum sana bahsettiğim, beni okutan deden bu” dedi. İnsan böyle durumlar karşısında gurur ve mutluluk duyuyor. Bunun hissettirdiği mutluluğu para hissettirmez. Antep’te el cebe atıldığında “akrep var” derler, parayı çıkaramazsın. Allah o akrepleri bizden uzak tutsun. Elini cebine atanlardan etsin.
.
Nereden geldiğinizi hiçbir zaman unutmadınız. Peki, Abdulkadir Konukoğlu nereye gitmek istiyor? Hedeflediğiniz şeyler nelerdir?
Bütün hedeflerim, hedeflerimin daha üstünde gerçekleşti. İlk hedefim güzel makinelerimiz olması yönündeydi. 1936 model iplik makineleriyle çalışırdık. O makineler her gün arızalanırdı. Saat 24.00’te bile “makine bozuldu” diye ararlardı. Gecenin o saatinde makine tamir etmeye giderdim. Hep arızası az olan, yeni makineler hayal ederdim. Çok şükür bu hedefim, hayalim gerçekleşti. Daha sonrasında “keşke otomasyon olsa diye” düşünürdüm. Bir süre sonra İsviçre’den otomatik bobin makinesi aldık. O bobin makinesini gören rahmetli dedem çok şaşırmıştı. “Bu nasıl düğümlüyor” diye sorular sordu. Sonra bir sandalye istedi. Sandalye getirdik. Sandalyeye oturarak saatlerce o bobini izledi. Bana “oğlum bu ne kadar iş çıkarır” dedi. “Dede 4 makineye bir adam bakıyor, her birinden 75 kilo çıkıyor” dedim. Bunun üzerine “biz elde 3 kilo sarana kadar canımız çıkıyordu” dedi.
Şu anda 1 işçi 5 bobin makinesine bakıyor ve her biri 2,5 ton çıkarıyor. Yani hayallerimizin hepsi yavaş yavaş gerçek oldu. Ben böyle bir holding kuracağımızı, birden çok şirketimizin olacağını, enerji sektörüne gireceğimizi rüyamda görsem inanmazdım. Rüzgar ve hidroelektrik santrallarından enerji üretiyoruz. Ege’de jeotermalden enerji üreteceğiz. Çatalca’nın açılış konuşmasında dedemle yaşadığım bir diyalogu anlatmıştım. 1973 ya da 1974’te dedeme bir gün “dede yatırım yaptık, ödeme yapacağız, altınlarından versen de ödesek” diye takılmıştım. Dedem de “Gelin size rüzgâr bankasından çek yazayım, gidin alın” demişti. (gülüyor). O zamanlar rüzgâr enerjisi falan yoktu. O açılışta bu diyalogu anlatıp, Sayın Cumhurbaşkanımıza “İşte Rüzgâr Bankası dönüyor” dedim. Cenabı Allah bize bunu da nasip etti
.
“Rüzgâr durmuşsa küreklere asılın” sözünüzle çalışma azmini ortaya koyan başarılı bir iş adamısınız. Bu başarının sırrı nedir?
Hayatta hiçbir zaman işimi aksatmadım. Hiçbir bahanenin arkasına sığınmadım. Tatilimden ve eğlencemden fedakârlıklar yaptım. Askerden geldikten sonraki gün işe başladım. Evlendim ertesi gün iş başı yaptım. İşimi her zaman önde tuttum. “Tarlanın başında, geminin arkasında, işinin başında olacaksın” diye bir söz var. Aksi takdirde başarılı olamazsınız. Eskiden saat 6.00’da kalkardım. 06.30’da fabrikada olurdum. Gece bir yerlerde eğlenmişsem geç bir saatse, gelir fabrikada yatardım. Sabah erken kalkamam, fabrikaya geç kalırım diye çuvalların üstünde uyurdum. Rüzgar Durmuşsa Küreklere Asılın sözüm ile mücadeleci yönümü, çözüme yönelik düşüncemi ortaya koyuyorum. Bilirsiniz yelkenlilerde kürek de olur. Rüzgar durduysa teknede miskin miskin oturup beklemeye gerek yok, küreklere asılarak yol almak gerekir.
Gaziantep ekonomisinin geldiği nokta ile ilgili neler söyleyeceksiniz? 2023 yılında nasıl bir Gaziantep öngörüyorsunuz?
Gaziantep’in geldiği nokta da benim geldiğim nokta gibi hayal edilemezdi. Şunu unutmayın; Gaziantep ekonomisi ve sanayisi, 1989 yılında Sanayi Odası kurulduktan sonra hamle yaptı. Öncesinde sanayiciler ve ticaret erbabı aynı çatı altındaydı. Ticaret yapan üye sayısı daha fazla olduğu için, sanayicilerin sorunları, beklentileri ötelendirdi. Sanayi Odası kurulduktan sonra sanayiciler kendi sorunlarına çözüm bulma noktasına kavuştu ve sanayi ile birlikte Gaziantep de büyümeye, ilerlemeye başladı. Gaziantep’in sorunlarına çözümü, Ticaret Odası bir taraftan, Sanayi Odası bir taraftan aradı. Ortak Akıl anlayışımız Gaziantep’in bugünlere gelmesinde çok önemli rol oynadı. Türkiye’nin neresinde bu kadar sanayi var? Hiçbir yerinde… Bugün ihracatta Ankara ile yarışıyoruz. Gaziantep çok önemli noktaya geldi. Gazianteplinin eğitimini tamamladıktan ya da burada büyüdükten sonra Gaziantep’te kalması da Gaziantep’in büyümesinde etken olmuştur. Bizde “kahkenin üçü Antep’in içi” derler. Kimse dışarı gitmek istemiyor. (gülüyor)
Yukarıda da belirttiğiniz üzere Gaziantep hızlı büyüyor. Hatta Türkiye’den hızlı büyüyor. SANKO da Gaziantep’ten hızlı büyüyor? Bunu neye bağlıyorsunuz?
Birlik içerisinde, kardeşlerimle ele ele vererek çalışmamıza, çalışanları ailemizin temel direği görmemiz ve çalışanların uzun yıllar bünyemizde kalmasına bağlarım. Çoğu şirkette 20- 30 sene çalışanların sayısı çok azdır. Bizde ise çalışanlar emekli olana kadar işinin başında kalıyor. Biz işçimize, işçimiz bize karşı saygılıdır. El ele vererek büyüdük ve büyümeye de devam ediyoruz. Bunda paylaşmanın da etkisi çok büyük. Hayır işleri yaparak, zekatımızı dağıtarak öbür dünyaya EFT yollamamız gerekiyor. (gülüyor)
Komşu ülkelerde ve bölgemizde yaşanan sorunlarla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Tabi ki üzücü bir durum. Ama bu Türkiye’nin elinde olan bir şey değil. Yabancı ülkeler buraları karıştırmak istiyor. Karıştırdıkları zaman buralardan rant elde edebilmeleri daha kolay oluyor. Mesela silah satıyorlar ya da başka şeyler yapıyorlar. Bu ülkelerde huzur olsa hiç kimse silah almaz. Yunanistan’la dostluk yeniden başladı. Böyle de olması gerekiyordu. Yunanistan gelirinin çoğunu silaha verirdi. Şimdi ise silah alımını azalttı. Dostluk kurmak her zaman faydalıdır. Komşu komşunun külüne muhtaçtır.
Biz ne Suriye, ne Irak, ne İran, ne de Rusya’yla kavgaya meraklı değiliz. Dost kalmak istiyoruz. Ama bazen ister istemez kavga çıkıyor. Mesela Rusya’nın uçağı düşürüldü. İyi ama sen benim sınırlarımı ne diye ihlal ediyorsun. Acaba bu ne amaçla yapıldı? Türkiye karışmasın, onlarda her gün yavaş yavaş sınırımızın içine mi girsinler. Bugün şu kadar süre, yarın daha fazlası. Böyle şey olur mu? Tabi ki olmaz. Bu durumda Türkiye, Türkiye olduğunu göstermek durumunda kalıyor. Ama bu sorunlarda bitecek.
İş hayatında girişimci ve katılımcı bir anlayışı benimsiyorsunuz. Bunun yanı sıra, birçok Sivil Toplum Kuruluşunda görevleriniz var. Sivil Toplum Kuruluşlarının sizdeki ve iş hayatınızdaki önemi nedir?
İki önemi var. Birincisi, bildiklerinizi paylaşmanıza yardımcı oluyor. İlla ki para paylaşılmaz, fikirde paylaşılır. Sivil Toplum Kuruluşlarında bulunup, fikir alıp fikir vermek çok önemli bir şey. Zaten toplumun toplum oluşunun nedeni de bu. Senin fikrin var ama sana kalıyor, diğerinin fikri var o da ona kalıyor. Sivil toplum kuruluşları, iyiliklerin, güzelliklerin daha geniş kitleye ulaşmasını sağlıyor. Sivil Toplum Kuruluşları üniversite gibidir. Oraya gittiğiniz zaman bir şeyler öğrenirsiniz, çevreniz genişler.
Unutamadığınız, iş hayatımın kırılma noktası dediğiniz bir anınız var mı?
İş hayatında tabi ki zaman zaman kırılma noktaları oluyor. Böyle bir durumda önemli olan paniklemektir. Paniklediğiniz zaman batarsınız. Soğukkanlı olup, paniğe kapılmayacaksınız. Zaman zaman darbe yediğiniz zamanlar oluyor. O anlarda da soğukkanlı olmanız gerekir.
Türkiye’nin önemli iş adamlarından Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un aramızdan erken ayrılışı ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
Mustafa Bey aramızdan çok erken ayrıldı. Mustafa Bey’in büyük çıkışları olmazdı, sakin ve sabırlı biriydi. Kimseyle tartışmayı sevmezdi. Türkiye iyi bir sanayiciyi, iyi bir değeri kaybetti. Cenazesinde de bulunduk. Allah geride kalanlara sabır versin. Allah rahmet eylesin.
Abdulkadir Konukoğlu sosyal hayatında nasıl biridir? Özel ilgi alanlarınız var mı?
Sosyal hayatımda nasıl biri olduğumu halka sormalısınız. (gülüyor) Her türlü şarkıyı, türküyü dinlerim, severim. İlla şu yemek olacak diye yemek ayırt etmem. Taştan yumuşak ne varsa yerim. En büyük özel ilgim Gaziantep’tir. Tam bir Gaziantep sevdalısıyım.
Abdulkadir Konukoğlu için aile ne anlam ifade ediyor?
Aile benim için birliği, beraberliği, sevgiyi, saygıyı ve mutluluğu ifade ediyor.
Son olarak, edindiğiniz tecrübeleri kendisine örnek alan binlerce girişimci bulunuyor. Genç ve yeni girişimcilere dergimiz aracılığıyla iletmek istediğiz bir mesajınız var mı?
Yaptıkları her işte sabretsinler. Merdivenden tek tek çıksınlar. Hazmederek gitsinler. Merdivenleri ikişer, üçer çıkarlarsa bir gün ayakları kayar ve düşerler. Tırabzandan tutmayı da ihmal etmesinler. Bir de hayal kursunlar ama çok büyük hayal olmasın. Hayaliniz büyük olursa, hayatta çok mutlu olamazsınız. Hayale ulaşamazsanız hayal kırıklığı yaşarsınız. Hiçbir zaman hırs aklın önüne geçmemeli. Mutluluğun yolu ulaşabileceğin hayalleri kurmaktır. Geriye bakıp şükretmeli ve ileriye bakıp hırslanmalısınız.