Her şey akıllanıyor… ama biz duygularımızı hâlâ güncelleyemedik.”
Her sabah elimiz telefona uzanıyor.
Henüz kahvemizi bitirmeden, yüzlerce fikir, yüz, haber ve gülümseme ekranımızdan üzerimize akıyor.
Gün, bir bildirim sesiyle başlıyor artık.
Teknoloji hızla ilerliyor; makineler öğreniyor, sistemler düşünüyor.
Ama biz?
Biz yalnızca hızlandık.
Yapay zekâ artık şiir yazıyor, resim yapıyor, rapor hazırlıyor.
Ama hâlâ bir çocuğun “anne” derken ki tonunu çözemiyor.
Çünkü algoritmalar öğrenir, ama hissetmez.
Belki de sorun burada:
Akıllandıkça, uzaklaşıyoruz.
Birbirimizden, doğadan, hatta kendimizden.
Oysa bilmek başka, anlamak bambaşka bir şeydir.
Bir tabloyu çizebilir ama ressamın kalbini okuyamazsın.
Bir şarkıyı yazdırabilirsin ama hüzünle mırıldanan insanın sesini taklit edemezsin.
Yapay zekâ, insanın aynası oldu belki; ama biz aynaya değil, ekrana bakıyoruz.
Bir gün teknolojiyi değil, vicdanı geliştiren bir çağdan söz edebilecek miyiz?
O zamana kadar unutmamak gerek: Zihin kod yazar, kalp anlam yükler.
“Akıllı makineler dünyasında, kalbini koruyabilen insan, gerçek zekâya sahiptir.”