Ülkemizde son yıllarda ekonominin başlıca düşmanı kabul edilen enflasyonu düşürmek, dezenflasyon sürecine katkıda bulunmak adına, sıkı maliye politikalarına hız verildi. Vergi kanunlarındaki bir çok indirim, istisna ve muafiyet hükmü kaldırıldı ve bu yöndeki eğilim de devam etmektedir.
Sıkı maliye politikası ve kayıt dışılıkla mücadele kapsamında ülkemizin vergi denetiminden sorumlu birimi olan Vergi Denetim Kurulu da (VDK) ciddi bir strateji değişikliği içine girmeye başladı. 2011 yılında ülkemizdeki dört ayrı denetim birimini bünyesinde toplayıp “Vergi Müfettişi” ünvanı ile devasa bir denetim kadrosuna sahip olan Vergi Denetim Kurulu, son dönemdeki yapay zekaya dayalı programlarıyla sık sık isminden söz ettirmeye başladı.
Bilindiği üzere, vergi sistemimiz beyan esasına dayanmaktadır. Yani mükellef , dilediği bir kar/zarar rakamını beyan etmekte özgürdür. Ancak Maliye Bakanlığının Denetim Birimi olan Vergi Denetim Kuruluna bağlı vergi müfettişleri de bu beyanların doğruluğunu , yaptıkları vergi incelemeleri ile kontrol etmektedirler. Fakat mükellef sayısının çokluğu, kayıt dışılığın fazla oluşu ve buna nispeten vergi müfettişlerinin sayıca az oluşu vergi inceleme oranlarının hayli düşük seviyede kalmasına sebebiyet vermekte ve vergi denetiminde beklenen etkinin ortaya çıkmasına mani olmaktadır.
Bir vergi incelemesinde üç temel amaç güdülmektedir. Bunlar:
1-Denetimin Caydırıcılık Etkisi: Milyonlarca vergi mükellefinin tamamının incelenmesi teorik olarak da, pratik olarak da mümkün değildir. Bu nedenle yapılan vergi denetimi öyle bir etki yaratmalı ki, incelenen ve cezai yaptırıma (cezai tarhiyata) muhatap olan mükellefe bakarak , başta incelenen mükellef ve iş bu mükellefin incelendiğini duyan diğer mükelleflerin kendilerine çeki düzen vermeleri, tabir caiz ise inceme korkusuyla hizaya girmeleri hedeflenmektedir.
Son dönemde Maliye Bakanlığının özellikle “KURGAN” programını çok iyi tanıttığını, bu konuda yapılan yayın ve seminerlerin meslek mensubu olan Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirler aracılığıyla geniş kitlelere ulaştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Mükellefler henüz bir vergi incelemesi geçirmeden bile gelen bilgilendirme mail, mesaj ve yazıları ile bir takım tedbirler almaya, eski alışkanlıklarını terk etmeye ve vergi idaresi ile gönüllü uyuma doğru gitmeye bir eğilim gösterdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
2-Denetimin Gelir Etkisi: Maliye Bakanlığına doğrudan bağlı olan Vergi Denetim Kurulunun vergiyi tahsil etme yetkisi bulunmamaktadır. Bu yetki Gelir İdaresi Başkanlığının uhdesindedir. Gelir İdaresi Başkanlığı, Vergi Denetim Kuruluna Bağlı Vergi Müfettişlerinin inceleme raporları üzerine vergi ceza ihbarnamesi düzenleyerek mükelleflere tebliğ etmekte, bu vergi de tahakkuk ettikten sonra yine ilgili vergi dairesi tarafından tahsil cihetine gidilmektedir.
Fakat, her ne kadar Vergi Denetim Kurulu ve buna bağlı Vergi Müfettişlerinin asli vazifesi vergi gelirini toplamak değilse de yazmış oldukları raporlardaki vergi ve ceza miktarları ile doğrudan vergi gelirlerini arttırmaktadır. Öte yandan caydırıcılık etkisiyle de incelenmeyen mükelleflerin de daha fazla vergi beyan etmelerine de dolaylı olarak katkı sunmaktadırlar.
3-Denetimin Eğitim Etkisi: Vergi Denetim Kuruluna bağlı vergi müfettişlerinin yaptığı vergi incelemeleri ile vergi mevzuatının doğru uygulanması hususunda hem mükellef hem de meslek mensubuna katkı sunmaktadır.
Vergi kanunlarının sık sık değişmesi, vergi kanunlarının dilinin ağır olması ve uygulama ile ilgili flu alanlar, hem meslek mensuplarını hem de vergi mükellefi olan ticari işletmeleri çoğu zaman zor durumda bırakmaktadır. Uzun süren vergi incelemelerindeki bu süreç, aynı zamanda meslek mensubu ve işletme yönetimi açısından unutamayacakları bir tecrübe sunmaktadır.
Vergi incelemelerinin uzun sürmesi, mükellef sayısın çokluğu, Vergi Denetim Kuruluna bağlı Vergi Müfettişlerinin yetersiz kalması, Maliye Bakanlığını bir takım arayışlara soktu. Yıllar önce mükellefin, kağıt ortamında verdiği beyannameler elektronik ortama taşındı, peşinden yevmiye ve defter-i kebir de elektronik ortama geçirildi. Şu anda son hızla “Envanter Defterinin” elektronik ortama taşınması çalışmalar devam etmektedir. Bu hususta bir kaç kelam etmek isterim. Şöyle ki; bilindiği üzere mükelleflerin fiili stokları ile resmi stokları çoğunlukla birbirini tutmaz ve iki-üç yılda bir çıkan af yasalarının kapsamında mutlaka stok affı da yer almaktadır. Amaç resmi stok ile fiili stoku eşitlemektir. Ancak çıkan tüm af yasalarından kısa bir süre sonra işletmelerde bu denge yeniden bozulmakta ve mükellefler stok affı konusunda tekrar bir beklenti içine girmektedirler.
Zira, bir çok işletme ödenecek vergiyi stoklarıyla oynayarak ayarlamaya çalışmakta ve her dokunuş ile stok dengesini yeniden bozmaktadır. Ancak, elektronik envanter defteri ile resmi ve fiili stoklar bir birine uymak zorunda olacak ve tüm stoklar elektronik defter kayıtlarına alınacaktır. Hal böyle olunca elektronik envanter defterinin de uygulamaya girmesi ile bir daha stok affının getirilmesi de asla söz konusu olmayacaktır.
Fatura ve irsaliye gibi belgelerin de yıllar önce elektronik ortama taşınması ile birlikte, çağın ruhuna uygun teknolojiye dayalı denetim yöntemleri de geliştirilmeye başlandı. Bu programlarla zaten elektronik ortamda maliye bakanlığının sistemine yüklenen, defter, belge ve beyanlar yapay zekayla analize tabi tutulmakta ve kısa zamanda mükellefin riskli ve vergi kayıp kaçağına sebebiyet veren kayıt ve beyanları ortaya çıkarılmaktadır.
Vergi Denetleme Kurulunun geliştirdiği bu programlardan bir olan “VEDAS” mükellefler tarafından oluşturulan e-defter, e-fatura ve kayıt saklama verileri gibi elektronik veriler kullanılarak vergi denetimlerinin daha etkin ve kısa sürede bitirmeyi hedeflemektedir.
Bu program: e-Defter ve e-fatura aktarımı, görüntüleme ve analiz, bakiye kontrolü, ters bakiye kontrolü, diğer hesaplar, alıcılar - satıcılar raporu, bilanço, gelir ve maliyet hesapları, kaydî envanter, hasılat analizi, adat faiz kontrolü, mükerrer kayıt kontrol ve analizlerini elektronik ortamda çok kısa zamanda hesaplayabilmektedir.
Daha önce vergi müfettişinin aylarca yaptığı çalışma neticesinde bulabileceği vergi kayıp ve kaçağına konu işlemleri, yapay zekaya dayalı analiz programı olan VEDAS, çok kısa zamanda sonuçlandırabilmektedir.
Bilanço, Gelir Tablosu ve Maliyet kalemlerinde analiz yapma yetisine sahip olan bu program düşük vergi beyan eden mükelleflerin tespiti açısından kısa zamanda yol alma imkanı sağlayacaktır.
Ülkemizin kanayan yaralarından birisi olan sahte belge düzenleme ve kullanma ile mücadele programı kapsamında da “KURGAN” programı geliştirilmiş ve 1 Ekim 2025 tarihinden itibaren sahte belge kullanımında bilerek sahte belge kullanma fiili konusunda net kriterler ortaya konmuştur.
“KURGAN” ile mükelleflere ilk yazılar yağmur gibi yağmaya başladı, riskli mükelleflerden alınan mal ve/veya hizmet faturaları sistem tarafından analize tabi tutulmakta, çeşitli risk parametrelerine tabi tutulan bu mal ve hizmet alımlarına ilişkin belgelerin doğruluğuna ilişkin izah ve açıklamalar istenmektedir.
KURGAN sonrası sahte belgeyi bilerek kullanma kriterlerden birisi: faaliyet konusu ile uyumluluk hususudur.
Düzenlenen belgedeki mal veya hizmetin mükellefin faaliyet konusuyla ilgili olup olmadığı, uyumlu olup olmadığı, “Nace” kodu gibi kriterler kullanılarak sorgulanmaktadır. Örneğin bir bakkaldan alacağınız su malzemesi faturası faaliyet konusu uyumsuzluğuna takılıp riskli olarak algılanabilecek ve bilerek sahte belge kullanımı olarak değerlendirilecektir.
Diğer Bir Ölçüt ise Ödeme Kriteridir: Düzenlenen fatura tutarının ödemesinin nasıl gerçekleştiği ve ödeme belgelerinin gerçek olup olmadığı sistem tarafından analize tabi tutulmaktadır. Çek ve senet ile ödeme yapılmışsa çek ve senedin tahsil edilip edilmesi, kimin tarafından tahsil edildiği sorgulanacaktır. Yapılan banka ödemeleri anlık olarak bankadan çekilip çekilmediği, daha sonra iade edilip edilmediği de sorgulanacaktır. Bu hususlar da bilerek sahte belge kullanımın ölçütü olarak değerlendirilecektir.
Başka bir ölçüt ise mal hareketi analizidir: Malın sevkiyatına yönelik sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, nakliye faturası gibi belgelerin varlığı ve bunların gerçekliği sorgulamaya konu edilecektir.
Diğer bir ölçüt ise sahte belge “kullanım oranı” ölçütüdür: Sahte belge tutarının toplam maliyet veya KDV içerisindeki oran analiz edilecek ve mükellefin bu faturayı bilerek kullanıp kullanmadığı hususunda belirleyici bir kriter olacaktır.
Fatura alınan mükellefin ilişkili mükellef olup olmadığı: Fatura alınan mükellef, ilişkili mükellef ise ve vergi ayarlaması için bu faturalar alınmışsa bilerek sahte belge kullanıldığı yönünde rapor tanzim edilecektir.
Mükellef hakkında daha önce yapılan yoklamalardaki tespitlerin durumu da analiz edilecek ve mükellefin bilerek fatura alıp almadığı hususunda kriter olarak kullanılacaktır.
Yukarıdaki tespit ve değerlendirmelerimiz de göstermektedir ki; Vergi denetimi konusunda bir dönem geride kalmış, klasik mali müşavirlik ve klasik yeminli mali müşavirlik dönemi sona ermiştir. Mükellef de bu anlamda çok ciddi bir yükümlülük altına alınmış ve yeni dönemin ruhuna uygun hareket etme mecburiyetinde kalmıştır.
Yeni dönemin ruhuna uygun ve uyumlu hareket etme dileğiyle…